27 Eylül 2011 Salı

Kaybolan Değerlerimiz 2: Muhabbet Kuşu





Daha önce "Kaybolan Değerlerimiz:İnce Uçlu Nokia Şarj Aleti" adı altında bir yazı yazmıştım, bu yazımın ardından siz sevenlerimden gelen binlerce maila! tepkisiz kalamadım ve bu konuyu bir yazı dizisine çevirmeye karar verdim (Gerçi daha önce böyle bir girişimi "Karizmatik olma rehberi" için de denemiş ve sıçmıştım)



Kaybolan değerlerimizin ikinci bölümünde ele almak istediğim konu "Muhabbet Kuşu". Bir zamanlar, özellikle 90 larda hatta 2000 lerin başında da hemen hemen her eve girip çıkmıştır bu Avustralya kıtasına özgü, melopsittacus türü sevimli, renkli ve şakacı canlı (Baaaak, spesifik bilgi verdim kaşla göz arasında)



Adeta çılgıncasına sardı etrafımızı bir anda bu kuşlar ve onlara duyulan merak. Hatta muhabbet kuşu o derece yaygındı ki ülkemizde, evden kaçan kuşlar elektrik tellerinde, ağaçlarda gözükür olmaya başlamıştı. Hatta ve hatta ellerinde kafeslerle bu kuşları yakalamayı kendilerine asıl iş edinen mahallemiz gençlerinin sayısı da hiç azımsanmayacak derecedeydi.



Kasetler doldurduk bu kuşları konuşturabilmek için, türlü türlü yöntemler denedik sırf o iki gagasının arasından çıkacak "babacım", "cicikuş" ve "maviş" gibi hayatımızda hiç bir anlam ifade etmeyen sesleri duyabilmek adına. Ellerimizde, omuzlarımızda gezmeleri bizim için tarifsiz mutluluklardı.



Ve bir zamanlar evimizin vazgeçilmezi olan Muhabbet Kuşları da tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı.



Diyorum ki; Muhabbet kuşlarının bir anda bu derece hızlı gözden düşmesi sosyologlar tarafından araştırılmalı. Hatta sosyoloji alanında akademik kariyer yapan arkadaşlar var ise tez konusu olarak kendilerine bu konuyu seçebilirler, prim yaparsınız bak benden söylemesi ;)



to be continued in my next post.

23 Eylül 2011 Cuma

Bilmem kaç haftadır Bilmem ne yemedim!



Daha önce de bu tarz abuk paylaşımlar yaparak sosyal sorumluluklarını yerine getirdiği sanısı ile tatmin olan yurdum Kezban'ları ve Kamil'leri için yine bir yazı yazmıştım. Son trend x haftadır y yemedim saçmalığını görünce yine yazasım geldi.




Biz öyle bir milletiz işe sanal kahramanlık yapmayı çok severiz. Gözüken amaç meme kanserine destek vermek. Araç olarak seçilen şey ise facebook statusuna doğum gününü saçma şekilde belli etmek, yok sütyen rengi yok don rengini çaktırmadan yazmak falan. He canım he gülüm sen şimdi doğum gününü sütyen rengini yazdın ya meme kanseri ile mücadelede çığır açarsın.




Bir de garip olan şu; Hani bu kadınsal bir konu ya, bunu bir erkek öğrenince şaşırıyor bu iletiyi yazanlar. E be güzelim 21. yy da yaşıyorsun internet teknolojisi var, bilgiye ulaşmak anlık ve sınırsız bir mesele neden şaşırıyorsun ki bu abukluğu bir erkeğin öğrendiğine. Enigma kodları kırıldı kırılalı dünya düzeni bu şekilde ilerliyor. Adam wikileaks yaptı be senin saçma sapan gizli sandığı statusunu mu çözemeyecek.




Hee son olarak şunu da bildireyim; Eğer ki ciddi anlamda meme kanserine destek vermek istiyorsanız Buradan --> http://www.turkkanser.org.tr/news.php?id=128 elinizi ufacık cebinize atarak destekte bulunabilirsiniz.




Şimdi bu yazımı okuyup da vakti zamanına bu tarz saçma akımlara kapılan canım arkadaşlarım bana kızmasınlar çünkü ben de akşam rakı masasında Memleketi kurtardıktan sonra Galatasaray'ı da şampiyon yapacağım!






Öptüm hepinizi panpişler.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Fuck The World



15 Eylül 2011 Perşembe

What is the difference between "complete" & "finish" ?

People say there is no difference between COMPLETE & FINISHED...

But there is.

When you marry the right one, you are COMPLETE...

And when you marry the wrong one, you are FINISHED...

And when the right one catches you with the wrong one, you

are...COMPLETELY FINISHED

"Thats it" demek istiyorum panpişlerim.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Kaybolan Değerlerimiz:İnce uçlu Nokia şarj aleti


Türkiye olarak kendimize ait olmamasına rağmen öz kültürümüz gibi benimsemiş olup, sıkı sıkıya sarıldığımız yabancı menşeili varlıklar vardır.


90 ların başında dünya ve ülkemizde artan cep telefonu aletinin kullanımı ile biz Nokia marka olanını sevdik. Bu Nokia telefonlar o kadar çok sevildi ki her evde en azından bir tane olmazsa olmaz oldu. Dolayısıyla bu cihazı şarj etmek için kullanılan zamazingo da yurt genelinde her evin prizlerindeki yerini aldı.

Gelişen teknolojiler ile bu şarj zamazingoları biraz daha inceldi ve halk arasında "ince uçlu nokia şarj aleti" olarak anılmaya başlandı. O kadar yaygındıki bir yere seyahat ettiğinizde yanınıza şarj aletini almazdınız, çünkü gittiğiniz yerde mutlaka en az bir adet "ince uçlu nokia şarj aleti" olacağını bilirdiniz.

Zaman geçti, teknoloji daha da gelişti iphoneuydu blackberrysiydi android li smartphone larıydı derken bir zamanlar ekranından jelatini aylarca çıkartmadığımız güzelim nokialar gözden düştü. Ardından her evin prizlerinde adeta "Buraların kralı benim" diyerek salınan "ince uçlu nokia şarj aletleri önce çekmecelere ardından da zamanın sonsuz karanlığına gönderildi.

İşte artık her evi bırakın, artık neredeyse hiç bir evde kalmayan "ince uçlu nokia şarj aleti" yozlaşan değerlerimize en güzel örneklerden birisidir.

Değerlerinize sahip çıkın ey halkım.

11 Eylül 2011 Pazar

SMS Takipçisi

Bazen bizi hiç ama hiç ilgilendirmeyen bir takım olaylar dikkatimizi çeker, öğrenme isteğimizi tetikler. Sanırım magazin denen kültür de bu sebeple teknolojinin gelişmesi ile tavan yapmış bulunmakta.


Bizi ilgilendirmeyen olayları öğrenme isteğine günlük hayatta, toplu taşıma araçlarında v.s. çok spesifik bir örnek mevcut bulunmakta: Sms takipçiliği.

Mesela tren, otobüs veya metro gibi bir toplu taşıma aracında seyahat ederken yanınızda telefonu ile sms göndermekte olan birisinin telefonuna göz ucu ile bakmak bunun en net örneğidir. Sms gönderen ve o sms i alan kişiyi hiç tanımamıza hatta bir daha hiç göremeyecek olmamıza rağmen yazılan text i merak ederiz çaktırmadan bakarız. o ufak göz atışlar esnasına sms ci ile göz göze gelmeyi hiç istememize rağmen göz göze gelme ihtimalinin mevcudiyeti olayı daha da heyecanlı yapar.

İtiraf ediyorum ki ben bunu yapıyorum çok da keyif alıyorum inanılmaz da eğlenceli oluyor. Bu özelliğe sahip olduğum için tanımadığım bir kalabalık içerisinde mesaj yazacak olduğumda da etrafımda benim gibi meraklı insanların varlığını göz önünde bulundurarak telefonumu kimsenin göremeyeceği şekilde tutup sms yazıyorum :)

Eğer ki siz bunu yapmıyorsanız (Ama yapmamanızın sebebi sms ci ile göz göze gelmemek olmamalı, gerçekten umursamadığınızdan bakmıyorsanız) önünüzde saygı ile eğilirim.

Respects :)

3 Eylül 2011 Cumartesi

Hayalleri Magnum Dondurmanın Süslediği Yıllar



90 ların heyecan, tutku, samimiyet ve gerçekçiliğinin yaşandığı yıllardır Magnum dondurma almanın hayalleri süslediği yıllar. Tam olarak Magnum marka dondurmanın Algida firması tarafından ne zaman piyasaya sürüldüğünü bilmesemde 90 lı yılların ortalarında Magnum dondurması kesinlikle bir zenginlik, sınıf göstergesiydi.






O yıllarda sadece 10 lu yaşların ilk yarısında olanlar için değil, bütün toplum için bir lükstü Magnum marka dondurma. Mesela Max herkesin dondurmasıydı, normaldı. Buz parmak falan alınırdı zaman zaman. Hatta milki gibi ismi olan dondurma da tercih edilirdi fakat "Magnum" asla! o sadece çok sınırlı sayıda insan tarafından tüketilebilen bir üründü. Algida'nın dondurma kataloğunun en üstünde yer alarak adeta olimpiyatlarda altın madalya kazanmış edası ile insanlara aşağılayıcı gözler ile bakardı. Nirvanaydi.






O yıllardaki bu ürünün nisbi fiyatı hakkında sayısal bir veriye ulaşamamış olsam da pahalıydı işte arkadaş. Allah aşkına kaç kişi 90 lı yılların ortalarında Magnuma şu andaki rahatlıkla ulaşabiliyordu?






Gelmek istediğim nokta şu ki; O yıllarda Magnum yiyerek edindiğim, tarifi kelimeler ile mümkün olmayan marjinal faydaya sanırım şu anda Ferrari falan alsam ulaşamam.






Demek ki neymiş? Mutluluğun küçüğü büyüğü olmazmış!