13 Mart 2014 Perşembe

Yoksa Sonunda Bölgesel Demokratlıktan Toplumsal Demokratlığa mı Geçiyoruz ?




''Zor koşullar altında kenetlenebilen'' bir toplum olmakla övünürüz ya hep, işte bu kendimize söylediğimiz en
büyük yalanlardan birisidir. Biz zor koşullar altında asla kenetlenebilen bir toplum olamadık, sadece popülist ve göz önünde cereyan eden, ucunun bize de dokunma ihtimali olan tehlike durumlarında anlık bir araya gelip ardından dağıldık.

Katliamlar, ölümler, faili meçhul cinayetlerin ne kadarında bir aradaydık ? Ahmet Taner Kışlalı öldü bir araya geldik, Uğur Mumcu öldü bir araya geldik, süper, gerçekten gurur duyulacak toplumsal hareketler gerçekleştirdik bu katliamların ardından. Ama kaçımız yıllardır Galatasaray Meydanı'nda toplanan Cumartesi Anneleri'nin feryadını işittik, onların yanında olduk ? Uğur Mumcu'nun, Ahmet Taner Kışlalı'nın ardından gösterdiğimiz toplumsal tepki ne kadar gurur duyulacak seviyede ise Cumartesi Anneleri'nin isyanına toplumsal tepki vermemek de o derece utanılacak bir hareket değil midir ? Belki de Ankara'da İstanbul'da yaşanan bu aşağılık cinayetlerin bir gün bir noktada bizim de başımıza gelebileceğinden endişe ettik. Ama asla Doğu'da Güneydoğu'da yıllardır yaşanan insanlık dışı hareketlere kulak vermedik. Biz depremde bile coğrafya olarak bu ülkenin insanlarını ayırdık !

28 Aralık 2011 gecesi Roboski'de 35 tane Kürt insan, kendilerini yıllardır bu kadere mahkum eden ve vatandaşı oldukları devletin silahlı kuvvetlerince katledildi. Bu insanların arasında çocuk da vardı, genç de, yaşlı da. Peki bu olaya kaçımız gezide hayatını kaybeden masum insanların ölümüne gösterdiğimiz tepkiyi gösterdik ? Algımızda ilk oluşan ''Orada ne işleri varmış ?'' sorusu olmadı mı ? ''İnsan öldü'' dediler, ''F-16 ile bombalanarak, çoluk çocuk 35 insan öldü, ne önemi var nerede olduklarının !'' diye haykırdı bir kesim grup, ''orada ne işi varmış ?'' diye sorduk tekrar. Belki de Kürt olmalarıydı ısrarla bu sorunun sorulması, belki de katlimanın Şırnak'ta gerçekleşip ucunun asla bize dokunmayacak olması yanılgısıydı !

Ama işte bu tarz olaylarda gösteremediğimiz toplumsal ve insani bilinçsizliğin olumsuz sonuçları artık bize de dokunuyor, hatta dokunmayı geçip batmaya başlıyor. Bu sebeple daha büyük bir kesim Berkin için ''Çocuk öldü lan, 14 yaşındaki çocuk'' diye haykırırken bir diğer kesim de ''Orada ne işi varmış ?'' diyor. Ama roboski ile gezi arasındaki fark; bu sefer sorgulayan kesim büyük çoğunluğu oluştururken olayları meşrulaştırmaya çalışan kesim azınlık olarak kalıyor.

Eğer ki artık zamanında Cumartesi Anneleri'nin feryadına, Roboski'de katledilenlerin acılarına neden ortak olmadığımızı sorguluyorsak bir şeylerin değişmeye başladığının sevincini yaşayabiliriz. Aksi takdirde bu ülke ne yazık ki daha çok Berkin'ler daha çok Ali İsmail'ler gibi gencecik çocuklarını yoktan yere toprağa gönderir.