3 Eylül 2015 Perşembe

Süper Loto Sana Çıksa N'aparsın Lan ?


Şans oyunları, yoksulken zengin olan insanların başarı hikâyeleri; “Sen de zengin olabilirsin !” algısının her daim insanlara empoze ediliyor olmasının araçları olarak, insanların neden bu sistemin içinde kalmak istediğini gösteren en renkli cilve örnekleridir. Hele ki Milli Piyango Yılbaşı çekilişi öncesi istisnasız her kanalın haber saatinin temel ögesini Nimet Abla’nın önündeki kuyrukların işgal etmesi ya da belli bir süre devir eden Süper Loto, Sayısal Loto gibi oyunların ardından bunun o zaman dilimindeki ülke gündeminin temelini oluşturması, gerçekleşme ihtimali rakamlarla belirtemeyeceğim kadar az olan bu olasılıkların hayalini yaşatarak, gerçek dünyadan uzaklaşmamızı sağlayıp bu kokuşmuş sistemin etrafımıza ördüğü, dokunsak kırılacak olan camdan duvarları kıramamamızı ama cesaretimizin kırılmasını sağlıyor.

Neyse, asıl bahsetmek istediğim konuma döneyim. Bilmem kaç haftadır devreden ve etrafımda sürekli “Ulan süper loto sana çıksa n’aparsın ? 15 Milyon olm !” geyiklerine daha fazla tepkisiz kalamadım ve bu hafta süper loto oynama kararı alıp, “Bana çıkarsan n’aparım acaba amk?” düşünceleri ile kendimi kapitalist sistemin girdabına bırakıverdim. Artık o eski masum Mert yok !

Şimdi bu hafta 15 Milyon TL civarında bir ikramiye vermesi tahmin edilen Süper Loto’nun bana çıkması durumunda, hayatımın seyrini nasıl değiştireceğim konusundaki genel çerçeveyi çizeceğim. Bu yazıyı okuyup psikolog ya da bu tarz işlerden anlayan birisi var ise karakterim hakkında analiz yapabilir.

Cuma sabah şirkete geliyorum, kahvaltıyı falan yaptıktan sonra “Aaa dur amk şu süper lotoya bir bakayım yaa, n’oldu acaba?” uyarısı ile milli piyango idaresinin web sayfasına giriyorum. Süper Loto sonuçları ekranını açtığımda gözüme ilk çarpan şey – 6 Bilen 1 Kişi, Kadıköy/İstanbul, 15.428.398 TL ikramiye! – 6 bilen bir kişinin Kadıköy’den çıkması ile ulusal platformda gerçekleşen bu mücadelede rakiplerimin çok büyük bir kısmını elemenin verdiği mutluluk ile heyecanım da o oranda artıyor!  Sıra geliyor rakamlara bakmaya,  işte tahmin edebileceğiniz adrenalin yüklü 17-18 saniyelik kontrolün ardından o 6 bilen “bir” – “1” kişinin ben olduğumu anlıyorum !’!^/!+&!)%&!^)%&

“Hassiktirrr, çıktı lan, bana çıktı” derim içimden ama kesinlikle soğukkanlılığımdan da taviz vermem. Öyle köylü gibi hemen istifayı basıp gitmek falan çok saçma olur. Hiç çaktırmadan 1 ay falan daha çalışmaya devam ederim ama tahmin edileceği üzere dünya sikime minare götüme çalışırım, çok da keyifli olur. 1 ay sonra da basar istifayı uzarım.

Asıl stres yapacağım konu süper loto biletini nerede saklayacağım olur. Ulan nereye koysam acaba ? Ama galiba bu gibi durumlarda notere falan gidip resmi bir onayla götü garanti altına almak gerekiyor. Gerçi ben paranoyak insanım, notere gitsem; acaba bu yavşak noter bir mafyayla anlaşıp eşkâlimi verir mi ? falan diye düşünürüm. Ama başka da çözüm yok gibi, bu küçük riski göz ardı eder noterden bileti tastikletirim.

Bileti garanti altına aldıktan sonra da ilk iş 4-5 tane banka müdürü ile eş zamanlı toplantı organize ederim. “Kardeşim, bende 14 milyon TL var (1 milyonu ayırdım kenara fantezilerimi gerçekleştirebilmek için), ne veriyorsunuz bakayım siz bu kadar mevduata ?” diye pazarlığı başlatır, en yüksek teklifle gelen banka ile el sıkışırım. Sonra da oradaki artık şube müdürü mü gelir bölge müdürü mü hangisi gelirse Ankara’ya canlıları almaya gideriz.

Şimdi parayı da garanti altına aldığıma göre artık harekete geçebilirim, hee bu arada tabi halen daha mümkün olduğunca parayı bulduğumu saklıyorum çevremden. Uğraşamam kardeşim bu saatten sonra akbaba gibi üstüme çökecek fakir eş dost akrabayla ahahsdahf. Bu konuda da ciddili bir şey söyleyeyim de, gerçekten ihtiyaç sahibi olduğunu düşündüğüm insanlara zaten yapacağım ben güzelliğimi, o konuda sıkıntı yok ama mevzu o değil. Sonuçta ne demişler; iyilik yap denize at. Gerçi acıma yetime döner koyar götüne de demişler. Atasözleri çok saçma valla, kendi içlerinde hep bir çelişki içerisindeler, atasözüne güvenip karar alınmaz, ben kendi bildiğimi yapayım en iyisi.

Kişisel olarak süper karmaşık düşünceleri olan ama son derece de basit yaşamanın gerekliliğinin insanca yaşamanın asıl öğelerinden birisi olduğunu düşündüğüm için bu para ile yapacağım şey de basit olur, köfteci açacağım işte  ahahsdhakf.

Şubat gibi falan giderim Bodrum’a. Bu kadar gidilecek yer seçeneği varken Bodrum niye? Diye sormayın, Bodrum benim için önemli bir yer, hayatımın merkezinin Bodrum olmasını her daim istemişimdir, işte para bana bunu sağlayacak mesela! Bodrum’da sezon öncesi merkezde bir dükkan arayışına girerim hemen köftecimi açabilmek için.

Kısaca dükkanın nasıl bir konsept olacağından da bahsedeyim. Köfteci dediysem stat önlerinde el arabasıyla köfte satılan köfteci demedim! Dükkanın adı PANPA KÖFTE, mottosunu henüz bulamadım ama yakında bulurum. Çok büyük bir mekan olmayacak, en fazla 30 kişilik bir mekan, o da en fazla. Çünkü bu mekanda amacım para kazanmak değil, kendi düşünce yapıma uygun insanlarla çalışıp, kendi düşünce yapıma uygun müşterilerle beraber vakit geçirebilmek, ticari anlamda beklentim de dükkanın kendi kendini çevirebiliyor olması. Menümüzdeki ana yemek, formülü gizli olan köftemiz olacak. Bunun yanında da menüyü çok fazla kalabalıklaştırmadan meze ağırlıklı genişleteceğiz, bir tane de klasikleştireceğimiz tatlı ekleyince menü tam anlamıyla oluşur. İçki menüsüne gelince de bilimum soft içkilerin yanı sıra çok geniş olmayan kaliteli bir alkol menüsü olacak. Çeşitli biraların yanı sıra rakı olarak da yelpazeyi mümkün olduğunca geniş tutacağız. Bunun yanında da kokteyl servisi de olacak. Hem yemek yenebilecek bir mekan hem de geniş bahçesinde kokteyllerinizi yudumlarken chill out da takılabileceğiniz bir yer olacak. Rakı içenle mojito içeni aynı çatı altında buluşturmak amaç.

Bir önceki paragrafta cümlelerimi kurarken hep çoğul kelimeler kullandım, çünkü dükkanı beraber işleteceğim çalışma arkadaşlarımla kararları ortak alacağız. Kısaca oluşturmayı arzu ettiğim atmosfere değineyim biraz; Yönetsel anlamda dikey değil yatay bir hiyerarşi olacak, ifade özgürlüğü hem müşteriler için hem çalışanlar için son derece serbest olacak. Burada bahsettiğim ifade özgürlüğü hem servisin ve yemeklerin kalitesi anlamında; Yani müşteri bana “Bu ne kardeşim, berbat olmuş bu köfte” diyebilir ben de ona “siktir git lan o zaman” diyebilirim. hem de siyasi anlamda ifadelerin yüksek sesle çıkabileceği bir ortam olacak. Ekibe gelirsem 4 kişilik bir mutfak ekibi yeterli olur diye düşünüyorum. Gerçek anlamda bir şef ve yanında 3 tane bu mesleğe yeni başlamış, ama sistemin kahpece düzeninin içerisindeki işletmelerde çalıştıkları için hem istekleri hem de yaşam enerjileri sömürülmüş genç arkadaşlar olacak. Amaç bu genç arkadaşların sevdikleri işi kendilerinden bir şeyler katarak yapmalarını sağlarken, olabilecek en iyi ücretle çalışmalarını mümkün kılmak. Servis ekibi için de 5 kişi yeterli olur diye düşündüm. Bu ekip de yine çevremdeki yakınlarım ve bir takım genç arkadaşlardan oluşacak. Amacım herkesin işini severek yapmasını sağlamak, zaten bu ortamı sağladığım vakit işlem tamamdır.

Şimdi sakın bana “Eeee, ev ? araba ? arsa ? falan hani nerde, almayacak mısın ?” diye saçma sapan sorular sormayın, mülkiyet kavramından mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum ben. Yani tamam illaki oturacağım evi alırım, tamam orta halli de bir araba alırım, bu kadar sahip olacağım mal mülk.

Sezonu dükkanın açılması sistemin oturması vs gibi işlerle geçirdikten sonra seneye Kasım gibi kendime bir tekne bakmaya başlarım. Tekne deyince hemen lüks bir motor yat algısı oluşmasın. 9 – 10 metre güzel bir yelkenli alırım. Kışı teknenin bakımı falan ile uğraşarak geçiririm, sonra teknem ve ben hazır olduğumuz vakit dünya turuma çıkarım, tek başıma çıkmam yanıma benden daha iyi denizcilik bilgisine sahip bir arkadaşımı alırım, bir iki aday var kafamda. Arrivederci, Mert 2 sene yok !

Şimdi de “Eeee dükkan n’olcak ?” falan diye sakın sormayın, dükkan işini severek yapan iyi insanlar tarafından gül gibi idare edilecek zaten, orası ticarethane değil, başka bir yer !

Bak şimdi aklıma geldi dükkanın adını acaba Panpa Köfte yerine  “Mert’in Ora” mı yapsam, nasıl olsa insanlar bir süre sonra nereye gidiyorsun sorularına “Mert’in oraya” diye cevap verecek, ama o zaman da çok mu narsistce olur ? Bilemedim ya, ona çalışma arkadaşlarımla bir karar veririm artık.

Ben şu anda dünya seyahatimin Pasifik geçişinde, Panama – Tahiti arasındayım. 9 ay sonra falan dönerim diye düşünüyorum ama belli de olmaz, kafama eser aynı yolu geriden tekrar katedebilirim. Nasıl olsa dünya yuvarlak, sıkıntı olacağını sanmıyorum.