Ülkemizde yabancı dizilerin yeni yeni popüler olmaya başladığı yıllar olan 2004(Belki de daha önce ama ben bu konuda biraz Fransız olduğumdan 2004 yılı diye hatırlıyorum) yıllarında ben daha Kurtlar Vadisi ve türevleri diziler izleyen bir şahıs olarak "Abi lost'un 13. bölümünde vs vs nası oldu ama" veya "Moruk 24'ün 2. sezonu çok çılgın olacakmış" gibi muhabbetlere çok uzak kalıyordum ve özenmiyordum da değil hani.Fakat 2005 yılında üniversiteyi kazanmamla kendi kendime yabancı dizi kültürüne sahip olmalı ve yeni girdiğim ortamlarda geçen bu muhabbetleri bir yerinden yakalamalıyım dememle birlikte Prison Break izlemeye başladım.Ben de artık yabancı dizi muhabbeti yapabiliyordum.Ama bu yetkinliğim bir çok yabancı diziyi aynı anda izleyen kişilerin yanında sadece Prison Break izleyen birisi olarak sınırlı seviyede kalıyordu :) Ardından bu konudaki bilgi birikimimi bir nebze olsun geliştirebilmek adına artık insanların yerli dizi izlercesine bölüm bölüm takip ettiği Lost'u biraz! geriden de olsa izlemeye karar verdim.Fakat ne yalan söyleyeyim bende öyle anlatılan gibi bir etki yaratmadı.Belkide diğer kişilerle eş zamanlı izlemediğimden bana anlatılanlar beklenti seviyemi yükselttiğinde de kaynaklı olabilir bu memnuniyetsizliğim.Lost maceramda 1.sezonun 12.bölümüne kadar devam etti.Ardından bir süre ülke genelinde görülen yabancı dizi izleme durağanlığının da etkisi ile olsa gerek dizi izlemeye gerek duymadım.Fakat son zamanlarda tekrar hareketlenen yabancı dizi dalgalanmasına kapılarak Supernatural'a başladım(Dizi bitti bitecek ben daha yeni başlıyorum:))hatta bu dizi muhabbeti geçen bir ortamda "Ben de Supernatural izliyorum işte..." söylemime,"-e o dizi 2005 de başlamamış mıydı?" tepkisini alınca yıkılmadım desem yalan olur :)
Aslında benim şimdi anlatmak istediğim konu bu değildi,konuya böyle bir giriş yapıp başka yere bağlayacaktım ama anlatırken bu dizi olayı bana da keyifli geldi başlığı falanda değiştirip böyle devam etmeye karar verdim,e o esas anlatmak istediğim konuyu da bir sonraki sefer anlatıp siz binlerce takipcimi biraz merak içinde bırakacağımdan hepinizden tek tek özür dilemeyi kendi adıma bir borç bilirim :)
Bir de eskiden bu dizilerin cdsini bulmak ne kadar zordu.Büyük olaydı vallaha.-Kanka sende Lost'un 3. sezonu vardı demi onu bi ara bana versene,-Vardı da kanka onu X'e verdim bilgisayara atıp bana geri verince alırsın,sende bu arada bana My Name is Earl'u bi getirsene be..Gibi diyaloglarla sık sık karşılaşıyorduk.Şimdi hemen hemen herkes münferit bir şekilde internetten indirip izliyor bu dizileri.
Eskiden paylaşımcılık vardı be :)
25 Aralık 2009 Cuma
Yabancı Menşeili Diziler.
24 Aralık 2009 Perşembe
Ziraat Türkiye Kupası ama Ödül Dolarla!
Şimdi arkadaşım ben kendi ülkemin sınırları içerisinde Türk Lirası dışında başka bir para birimi ile bir ürün satıldığını görünce anlam veremiyor,sinir oluyorum.Özellikle teknoloji ürünü satışı yapan mağazalarda bu olayla yoğun olarak karşılaşmaktayız.Bu ülkede maaşını döviz ile alan kaç kişi var ki sen oraya fiyatı döviz cinsinden yazıyorsun?Bu olayın savunmasıda muhtemelen "O ürünü biz döviz ile alıyoruz" olacaktır.E peki kim alış veriş yaparken sana döviz veriyor?Hesap makinasından basit bir çarpma işlemi yaparak o günkü kurdan bedeli Türk Lirasına çeviriyorsun,e sen bu basit çarpma işlemini malın alındığı gün yaparak etikete bedeli Türk Lirası olarak yazsanda böylece üzerinde Atatürk'ün resminin olduğu paramıza biraz daha çok saygı göstersek fena mı olur.(Bu olayı düz mantıkla düşünen birisi olarak iktisadi açıdan hiç inceleme gereği görmedim)
Asıl diyeceğime şimdi geleyim.Ben ilk paragrafta anlattığım gibi artık herkes için sıradan olan sanki yıllarca Amerika'da yaşamışcasına o etiketlerdeki $ işaretlerine alışmış insanlardan olamayan birisi olaraktan bugün Galatasaray-Trabzonspor maçını izlerken dikkatimi bir şey çekti;Oynanan maç Türkiye Kupası mücadelesi,sponsoru bir Türk bankası olan Ziraat bankası,turnuvada yer alan takımların hepsi Türk.Buraya kadar herşey normal işte benim için anormal olan kısıma şimdi geliyoruz;Dadadadamm ödül Dolarla!Bu nası perhis bu nasıl lahana turşusu!Anlamadığım ödülü dolarla verince daha mı bi havalı oluyor çünkü bunun için başka mantıklı bir açıklama aklıma gelmiyor,anlayan varsa beri gelsin.
22 Aralık 2009 Salı
Medyatik Ölümler ve Gariban Ölümleri!
Öncelikle şunu söyleyerek yazıma başlamak istiyorum;Hiç bir insanın canı bir başka insanınkinden kıymetli değildir.Fakat bazı ölümler medyada büyük bir alan işgal ederken asıl üzerinde durulması gereken bazı ölümler ise anında sümen altı edilmektedir.
11 Aralık 2009 günü Bursa'da 19 maden işçisinin hayatını kaybettiği kaza(Kaza demeye dilim varmıyor çünkü gözünü para bürümüş bir işverenin işçilerinin hayatını hiçe sayarak 3 kuruşa güvenlikten yoksun bir ortamda insanları çalışmaya mahkum etmesi ve denetim mekanizmalarının hiçbirinin buna engel olmaması sonucu işlenmiş bir cinayet var ortada) bir süre medyada yer aldı fakat ben artık bu olayın sorumluları ile ilgili herhangi bir haber göremiyorum.Fakat bilmem hatırlarmısınız bir zamanlar "Kumkapı Cinayeti" kod adı altında bir olay bize aylar boyunca önce haber bültenlerinde ardından medya programlarında izletildi.Ardından bu cinayetin katili ve maktülün eşi birdenbire şarkıcı oldu,hatta ve hatta aynı sahneyi paylaşıp düet bile yaptılar,daha da ilginci Maktülün eşi Gülten Kızılkaya Aktüel dergisine üzüntüsünden olsa gere! çıplak pozlar bile verdi .Aradan yıllar geçti bir Münevver cinayeti yeraldı medyada.Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birisinin patronunun yeğeni genç bir kızı öldürmüştü,bütün Türkiye olarak üzüldük Münevvere.Katilin bir an önce yakalanıp cezalandırılmasını bekledik ve Cem Garipoğlu yakalanana kadar gözümüze uyku girmedi.Ama şu soruyu sormadık kendimize;Katil zanlısı Cem Garipoğlu değilde adını bilmediğimiz bir kişi olsa bu cinayet olayı medyada bu kadar yer alacakmıydı?
Bu geçen zamanlar içinde geçen hafta Bursa'da meydana gelen maden kazası gibi onlarca kaza geldi meydana,ama hangisi gündemi medyatik cinayetler kadar meşgul etti?Eminim ki 19 İşçinin katili olarak gördüğüm işverenleri bir süre sonra sessiz sedasız serbest kalacak peki hangimiz medyatik cinayetlerde gösterdiğimiz tepki gibi tepki göstereceğiz?
İyi uykular,tatlı rüyalar...
21 Aralık 2009 Pazartesi
Neden mi Blog oluşturdum?
Aslında yazı yazmayı çok seven bir insan olduğumu düşünmüyordum,anlatılmak istenilenlerin sesli olarak daha etkin sunulabileceği fikrine sahiptim;ta ki konuşarak iletişim kurmaya çalıştığım kişiler ile karşımdaki kişilerden kaynaklandığını düşündüğüm bir takım aksaklıkların aynı kişilerin anlatmak istediklerini yazılı olarak anlatmaya çalıştılarında ortadan kalktığını görene dek
Ve o an aynı çizgi filmlerde ki gibi kafamın üstünde bir ampul parladı,kendi kendime "Neden sende aklından geçenleri yazılı olarak anlatmıyorsun?" sorusunu yönelttim.E peki nasıl yazarak anlatacaktım?Bunun da en basit yolunun aslında bana hiç de sıcak gelmeyen blog sayfası aracılığı ile olmasına kanaat getirdim ve bir blog sayfası açma girişiminde bulundum.Uzunca bir zaman bu girişimim aklıma gelen bütün sayfa isimlerinin başka kullanıcılar tarafından işgal edilmesi dolayısı ile tasarı aşamasında kaldı.Fakat şu andan yaklaşık 20 dakika önce aklıma daha önce bulduğum bütün isimlerden daha özgün olduğunu düşündüğüm "gelsenbirdebanasor" geldi ve bu zamana kadar tasarı aşamasında olan blog oluşturma fikrim "gelsenbirdebanasor" alan adının da daha önceden alınmamış olması ile gerçeğe dönüştü.
Aslında bu yazım da yeni alınan cep telefonunun jelatinin bir süre çıkarılmaması gibi blog sayfasının yeni açılması dolayısıyla "Hemen bir şeyler yazmalıyım" mantığı ile karalanmış bir yazı metnidir,apar topardır,aceledir.