31 Mart 2011 Perşembe
Fotoğraf Çektirirken "Özgürlük İşareti" Yapan Japon
28 Mart 2011 Pazartesi
Adım Adım Nasıl Karizmatik Olunur?Step 2;Objektifime Takılanlar
Eveeeet, gelelim karizmanın zirvesine giden yol haritasının ikinci bölümüne. Şimdi bu bölümde anlatacaklarımı gerçekleştirmek için bir mktar kapitale ihtiyacınız olacak. Çünkü D-SLR sınıfına dahil bir fotoğraf makinası gereksinimimiz var,hatta bir de tripod olursa dehşetül şahane olur.Hee bu sınıfa dahil makinası olan bir panpanız varsa, karizmaya tırmanan yolda ilerlemek için ödünç alma seçeneğinide kullanabilirsiniz.
Şimdi fotoğraf makinamızı alıp Kadıköy rıhtımdan akbilimizi basarak Beşiktaş vapuruna biniyoruz.Eminönü, Karaköy vapuru da olabilir ama bizim tavsiyemiz Beşiktaş'tan yana. Vapurun hareket etmesiyle kıç tarafa geçip avımızı tuzağımıza düşürmek için en ideal yem olan simitlerimizi fezaya doğru savuruyoruz.Veeee avımız geldi.Simite saldıran martıların fotoğrafını çekmemiz lazım.Ama her martı fotosu olmaz.Ya martı kadrajın ortasına oturup arka fon masmavi bir gökyüzü olmalı ya da kadrajın köşesindeki martı net, arka fondaki Haydarpaşa Gar'ı flu olmalı.Bu tarz bir kare yakaladıysanız kendinizle gurur duyun,övünün hatta böbürlenin.
Martı fotolarını çektikten sonra İstanbul'un eski semtlerinden birisine gitmemiz gerekiyor.Bu semtler konusundaki tavsiyemiz Balat,Samatya,Tarlabaşı. Bu semtlere gidip eski cumbalı Rum evleri ile Dede fotoğrafı çekeceğiz.Cumbalı ev konusunda sizi serbest bırakıyorum ama Dede'ler konusunda sesime kulak verin.Her dede olmaz. Dedemizin marangoz,balıkçı,kunduracı gibi bir meslek grubuna dahil olması lazım. Mesleğini icra eden dedemizi bu anda fotoğraflıyoruz, ama buradaki duyguda önemli.Dede, ya yılların yükünü omzunda taşımanın verdiği acıyı fotoğrafta belli etmeli ya da yaşamın zorluklarına inat yüzünde ufak bir tebessüm olmalı.Thats the point.
Son tema olarak boyacı veya sokak çocuğu fotoğrafına ihtiyacımız var. Bu fotoğrafları karelemeden önce yanınızda bir miktar bozuk para bulundurun ki işiniz kolaylaşsın, hem de garibanlar üç beş bir şeyler kazansın.(Düşündüm de bu çakallar sizin vereceğiniz para ile bali tiner gibi uçucu maddeler alacak,para vermesenizde fotolarını çekmeniz zor!N'apsak ki?Neyse siz yine de verin bozuk paraları,yapcak bir şey yok).
Çektiniz mi fotoları?Süperr.Şimdi üye olduğunuz sosyal ağlara girip "Objektifimden Yansıyanlar","Objektifime Takılanlar","Adınız's Wonderland" gibi hafif gizemli isimlerden oluşan bir albüm oluşturup bu fotoları ekliyorsunuz.Zaten birinci derste öğrettiğimiz sade kahve öğretisinide kaptınız, fotoğrafçı kimliğinizi bu felsefik tavrınızı birleştirdiğizde Mr/Mrs Cool olma yolunda yarı yolu geçtiniz demektir.
Yürüyünnnnn beeee, kim tutar sizi.
3 Mart 2011 Perşembe
Piknik'e Bakış Açısı
Başlamadan önce önemli not: Görsellerin benimle uzakan yakından,kıyıdan köşeden hiç bir alakası yoktur. Tamamen Google'a piknik,picnic,mangal,bbq falan gibi abuk sabuk kelimeler yazılarak yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan görsellerdir.
Paylaştığım bu görsellerdeki piknik kesitlerinden, Türk milleti olarak pikniğe bakış açımızı ve Avrupalıların bakış açılarını analiz etmeye çalışacağım.
Şimdi farkına vardım ki son zamanlarda çok bilimsel,sosyo kültürel incelemerde falan bulunmaya başladım.N'oluyor lan bana!
Soldaki resim Fransız ekolünden bir piknik anlayışını içermektedir, genelde bu tarz sahnelere filmlerde de rastlarız.Bir bay bir bayan (genelde bu ikili sevgili olur) ellerine hasır mı denir artık tam olarak bilmiyorum o otantik sepeti alırlar, içerisine bir adet şarap,iki tane sandviç belki 2 tane turta alıp pöti kareli kilimlerini(Aslında onun adı kilim değilde,orjinal adı aklıma gelmedi) bir adet kocaman ağacın altına serip mutlu mesut,sakin ve huzur içerisinde zamanlarını geçirebilirler.Genelde de ulaşım aracı olarak önünde sepeti olan garip bir bisiklet seçerler.Huzurludur,sakindir bu tarz piknik.
Bir de şimdi Türk usulü pikniğe gelelim.Alaaaaaaah nerde kardeşim bizde öyle iki kişiye pikniğe gitmek. Sen geçende kız arkadaşımla pikniğe gittim desene hadi yiyorsa!Götüyle güler millet iki kişi pikniğe mi gidilir diye.Bir kere piknik demek bizde kalabalık demektir hem de öyle bir kalabalık ki düğün,dernek havasında.Sonra öyle iki dilim ekmeğin arasına sıkıştırılmış bir takım mamüllerle oluşturulan sandviçle pikniğe mi gidilir miş?Vallaha toplumdan dışlanırsınız.Pikniğe giderken adam başı en az yarın kilo tavuk,kırmızı et mevsimine göre balıktan oluşan menü "MANGAL" da pişirilerek servis edilir.Bunun yanına salata gibi diğer yan yiyeceklerin çeşidi tamamen sizin hayal gücünüz ile sınırlıdır.Sonra bizim pikniklerimizde "Top" faktörüde vazgeçilmezdir.Aynı topla erkekler futbol oynar sonraki vardiyada ise halalar teyzeler Voleybol benzeri bir oyun oynama gayreti içerisine girer.İçecek olarak ise Fransız pikniğindeki şarabın teklifi ve kabulu asla mümkün değildir.İçecek tercihi alkollü ise Bira veya rakıdan yana kullanılır,alkolsüz içecek ise 2,5 litrelik kola ve fanta kombinasyonudur.Hee bir de Fransız hani pikniğe bisikletle gidiyordu ya,biz bisikleti arabanın arkasına takar,piknikte biner, sonra yine arabanın arkasına takıp eve götürürüz.
Sanırım genel olarak Dünya'ya bakış açımızda bu paralelde ilerlemekte ecnebi kardeşlerimiz ile.
Sonuç olarak;
Ne mutlu Türk'üm diyene...