Blogumda konsept değişikliğine gitme kararı aldığımda, her hafta düzenli olarak sinemaya ayırdığım pazar günlerinin ardından izlemiş olduğum filmler hakkındaki kıymetli! görüşlerimi de yazma fikri vardı aklımda. 25.Kare etiketi altında başlamış olduğum bu süreç pazar günleri gerçekleştirdiğim sinema faaliyetlerinin sekteye uğramasının ardından, hayatımın her döneminde başlayıp yarıda bıraktığım action lar kervanına dahil olmak üzere iken bu haftadan itibaren küllerinden doğacak, evettt bunu yapacağım.
İlk başta söylemeliyim ki komik ve eğlenceli olması temennisi ile vizyondaki diğer filmlere dahi bakmadan karar verdiğim The Dictator, filmdeki esprilere beni "Türk Espirisi" gibiymişcesine güldürerek beklentilerimi kesinlikle karşıladı. Filmden beklentim "Komiklik" olduğu için konuları işleme, dikta yönetimi hakkında yansıttıklarına falan hiç girmeyeceğim.
Daha önce Borat'da ki absürt komedisi ile izleyip yine aynı şekilde güldüğüm Sacha Baron Cohen'e buradan beni yine yanıltmadığı için sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Londra doğumlu muhtemelen de bir göçmen ailenin çocuğu olması sebebi ile Arap aksanlı İngilizcesi dahi bana yeteri keyfi vermek konusunda geçerli puanı aldı.
Filmi, yerli yapım bir film ile konunun işlenişi açısından denkleştirmem gerekirse bu film hiç düşünmeden "Recep İvedik" (Bu arada Recep İvedik'e de çok gülen bir insanım, tamam tamam sustum!)olur. Ama gel gelelim The Dictator bize düşük bütçe ile çekilen bir komedi filminde de kaliteli oyunculuk olabileceğini göstermiştir. Bknz: Ben Kingsley, Sayed Badreya
Veee çok küçük bir sahne de olsa Megan Fox'u filmde görmek şahsıma ayrı bir mutluluk yaşatmıştır.
Tavsiye eder, izleyin derim
8/10