23 Kasım 2012 Cuma

En Zengin Afrikalılar: Kara Kıtanın Beyaz Zenginleri

"Afrika" denildiğinde Afrika'da yaşayan insanlar haricinden Dünyanın geri kalanının aklına gelen ilk kelimeler yoksulluk ve sefalet olur sanırım. Belki de bu, Afrika ile ilgili dünya gündemine taşınan haberlerin büyük kısmının açlık içinde yaşayan siyah insanların görüntülerinden oluşması ile ortaya çıkan bir izdüşümdür. Hatta öyleki bu düşünce, Afrika'da yaşayan herkesin fakir herkesin aç sanılması gibi bir yanılgı da ortaya çıkartabilmektedir.

Ama bunun tamamen yanlış bir düşünce olduğu, Afrika'da herkesin aç olmadığı gibi bir gerçek var.

En Zengin 9 Afrikalı
1 - Güney Afrika - Nicky Oppenheimer - 6,4 Milyar $
2 - Güney Afrika - Johann Rupert - 5,7 Milyar $
3 - Mısır - Nasif Saviris - 5,5 Milyar $
4 - Nijerya - Mike Adenuga - 4,6 Milyar $
5 - Güney Afrika - Chirstoffel Wiese - 3,7 Milyar $
6 - Fas - Osman Benjelloun - 2,75 Milyar $
7 - Güney Afrika - Patrice Motsepe - 2,65 Milyar $
8 - Mısır - Necip Saviris - 2,5 Milyar $
9 - Mısır - Muhammed Mansur - 2,2 Milyar $

İşte yukarıdaki numaralandırılmış Afrika'nın en zengin insanları bunun bir ispatı! 

Baktığımızda, yaklaşık 54 ülkenin bulunduğu Afrika'da pastadaki aslan payını ortak özellikleri tarih boyunca İngilizler ile flört halinde olmaları olan Güney Afrika ve Mısır'ın beyaz insanlarının aldığını görüyoruz.

Ne sanmıştınız ? Afrika'nın en zenginleri denildiğinde ortaya çıkan tablodaki insanların ten renginin açlıktan ölmek üzere olan insanların ten rengi olan siyah ile aynı olacağını mı ?

Demek ki Afrika'da gerçekten herkes aç değilmiş !





14 Kasım 2012 Çarşamba

Bir Futbolcudan Fazlası: Robbie Fowler

Sanat, bilim, iş dünyası ve spor dünyasında bulunup sadece bulunduğu alanda adından söz ettiren büyük çoğunluktaki insanların yanı sıra bu alanlarında herhangi birisinde yer alarak adını dünyaya asıl faaliyet alanının yanı sıra diğer sıradışı ve takdir edilesi hareketleri ile de duyuran küçük bir topluluk da vardır.
Sağlam bir West Ham United taraftarı olarak bu saygı değer insanların içerinde bir Liverpool efsanesi olan Robbie Fowler'ı da görmekteyim.


Yukarıdaki görselde Fowler'ın kısaca özgeçmişi ve futbol hayatındaki başarıları gösterilmekte. Ama benim Fowler ile ilgili asıl bahsetmek istediklerim futbolculuğu ile ilgili başarıları değil, futbol hayatı boyunca gösterdiği insanlığı ile ilgili hareketleri.



1995 - 1998 yılları arasında Liverpool liman işçilerinin işten kovulması ve ardısıra gelen grevlerin yaşandığı zaman diliminde bir  "Scouse" olarak Fowler, şehrinin emekçi insanlarına desteğini 1997 yılında attığı bir golün ardından altındaki t-shirtü göstererek vermiş ve ardından Uefa'dan 2000 isviçre frankı ceza almıştır. 2000 Frank belki Fowler için çok küçük bir bedeldi, ama göstermiş olduğu bu duyarlı hareket milyonlarca doların konuşulduğu endüstriyel futbolun kendisini köleleştirmediğinin kanıtıydı.

Fowler bu hareketinin yanı sıra futbol hayatı boyunca; Hakemin lehine ama yanlış verdiği penaltıya itiraz etmesi hatta bu penaltıyı bilerek kaçırması, ırkçılığa karşı duruşları ile de başta Liverpool taraftarı olmak üzere milyonlarca futbolseverin kalbini kazanmış, Kop tayfası tarafından "God" olarak çağrılmasını sağlamıştır.


Bir de Fowler'ın kendisinden nefret eden Everton taraftarları ve bir grup basın tarafından çıkartılan kokain kullandığı yönündeki iddialara gol attıktan sonra sevincini yukarıdaki görseldeki gibi kutlayarak verdiği efsane bir cevabı vardır ki, iki kat daha fazla sevdirir "God" ı.


Son olarak da Fowler'ın cesaretinin kanıtı olarak bu görseli göstermek istedim. Bırakın Premier Ligi, dünyanın en hırçın ve korkulan futbolcularından olan Keane reise gider yapmak her baba yiğidin harcı değildir. (Tam olarak ağzı dolu dolu scouse accent i ile "Fuck" der gibi )

Ama aradan yıllar geçmiş olsa bile Keane reis seni tenhada yakalarsa inan God falan demez yamultur Fowler'cığım söyleyeyim.











9 Kasım 2012 Cuma

Atların Kıçı Biraz Daha Geniş Olsaydı, İnsanlık İçin Her şey Çok Daha Farklı Olabilirdi.

Günlük yaşantımızın seyri sırasında onlarca kez kullandığımız ve dikkatimizi çekmediği için merak da uyandırmayan, bütün dünyada standart kabul edilmiş; araba lastiğinin çapı, A4 kağıdının boyutu vb gibi binlerce standardize edilmiş ölçü bulunmaktadır.


Bu ölçüler ile ilgili genelde insanların birbirine "Neden bütün x'lerin çapı y kadar" benzeri sorular yönelttiğinde aldıkları cevap genelde "öyle işte" cümlesi kadar aydınlatıcı olmaktadır. İşte şimdi bu standartlardan birinin nasıl oluştuğuna dair "öyle işte" dışında bir cevap vereceğim.
15. yy dan bir at arabası örneği


Tren raylarının arasındaki mesafe 4 feet ve 8,5 inch yani 143,5 cm imiş. Bu mesafe Haydarpaşa istasyonundaki raylarda da aynı, Londra Victoria istasyonundaki raylarda da Los Angeles'ta ki Union istasyonunda ki raylarda da, dünyanın heryerinde bu mesafe aynı. Peki bu mesafe neden 4 feet yada 5 feet gibi yuvarlak bir rakam olmamış ve bütün dünyada 4 feet 8,5 inch gibi küsüratlı bir rakam ile standardize edilmiştir ?

Newcastle Tren İstasyonu. Evet, bu rayların ölçüsünü işte o ilkel at arabaları belirlemiş.
Efendim, vakti zamanında (bu vakti zaman 1700lerin sonu 1800lerin başı) endüstri devrimi rüzgarlarının esmesi ile birlikte insanoğlu o zamana kadar kullandığı at arabalarından ziyade, daha güçlü ve ekonomik bir ulaşım aracı ihtiyacı hissetmiş ve bunu raylı sistemi kullanan trenler olması gerektiğini düşünmüştür. Raylı sistemler İngiltere'de kurulmaya başlandığında lojistik destek at arabaları ile sağlanmıştır. Ve bu raylı sistem kurulurken at arabalarının genellikle 2 at tarafından çekilmesi sebebi ile, iki at arası ortalama genişlik olan at arabalarının tekerlek genişliği referans alınmıştır. Evet rayların genişliğini belirleyen kriter atların kıç genişliği mesafesi olmuştur. Raylı sistem dünyaya yayılırken de bu 143,5 cm lik mesafe korunarak tüneller, köprüler ve yollar bu mesafe baz alınarak inşaa edilmiş.

Gel gelelim zaman ilerlemiş Amerika'lılar uzay ile ilgili çalışmalar yapmaya başlamış. Uzaya gönderilecek araçların yakıt tanklarının imalatı Utah'ta yapılarak trenler yardımı ile Florida'da ki uzay üssüne sevk edilmekteymiş. Bu tankları yapan mühendisler aslında tankların genişliği hakkında çok daha farklı projeler üretmiş olsalar bile atların kıç genişliği sebebi ile 143,5 cm kabul edilen tren raylarına uygun üretimler gerçekleştirmek zorunda kalmışlar.

Yani ortaçağdan gelen at arabası kültürü, uzay çağındaki roketlerin yapımında en etken rolü oynamış.

Belki de atların kıçları biraz daha geniş olsaydı, insanoğlu için her şey çok daha farklı olabilirdi.

İllham kaynağı için Bknz: Paulo Coelho, Zahir, Can Yayınları. 140'lı sayfalarda falan bir yer.
Bu arada kitap da tavsiye edilir, okuyun yani.






7 Kasım 2012 Çarşamba

2012 Amerika Başkanlık Seçimleri: Eşeklerin Zaferi !

Bir süredir Dünya gündemini etkileyen yegane konu doğal olarak Amerika Birleşik Devletleri Başkanının kim olacağı, daha doğrusu Dünyanın kontrolünün kimin eline geçeceğini belirleyecek olan başkanlık seçimiydi.
Şahsi kanaatimce seçim yarışına giren Cumhuriyetçiler ile Demokratların dış politikası arasında keskin farklar olmamak ile birlikte, asıl seçmeni etkileyen konu Romney ve Obama'nın ülke içi politikalarındaki söylemler oldu.
Her ülkede olduğu gibi Amerika'da da siyasi partilerin güçlü olduğu bölgeler belliydi, seçimin sonunda ise ipi göğüsleyecek adayı kritik eyaletler belirleyecekti. Obama 7 kritik eyaletten 4 ünü ve diğer eyaletlerden farklı bir statüye sahip Washington D.C. yi alarak yarışı önce bitirmeyi garantiledi. Ve Ohio yine seçimin sonucuna ayna tutan eyalet oldu.
2000'den 2012'ye kadar gerçekleşen son 4 Amerika başkanlık seçimlerindeki harita üzerindeki dağılıma baktım, renkler bölgesel tutumların her coğrafyada nispeten standart olduğunu kanıtlarcasına benzerlik göstermekte.
2000


2004


2008

2012
Genel olarak haritalardaki oy dağılımlarına da baktığımızda Amerika'da olsa aslında değişen pek bir şey olmuyor. Sahil kesimleri "social" lara, iç kesimler ise oylarını ufak farklılıklar dışında "conservative" lere veriyor.


Her ne kadar kim başkan seçilirse seçilsin Amerika'nın dış politikasını çok fazla etkilemeyeceğini düşünsem de, peşin satan esnaf edası ile buram buram liberalizm kokan Romney yerine, güleryüzlü ve sempatik tavırları ile yalancıktan da olsa kalbimizi fetheden kavruk tenli Obama'yı başkan koltuğunda görmek beni çok daha fazla mutlu etti.

 Seçim sonucunda seçmenlerine aşağıdaki gibi samimi bir açıklama yapıp, ilk ismi ile imzalayan bir başkan nasıl sevilmez ?


5 Kasım 2012 Pazartesi

Remember Remember The Fifth Of November

V for Vandetta filmini izleyen insanların bir çoğunun dikkatini çeken repliktir maskeli anarşist abinin söylediği "remember remember the fifth of november". Belki filmi izleyen bir kısım insan bu maskeli abinin aslında kim olduğu ve "remember remember the fifth of november" repliğinin ne anlama geldiğini araştımıştır. Filmi izleyip araştırmayan ya da bu konu hakkında pek bilgisi olmayanlar için, İngiliz Kültürüne duyduğum merakın da etkisi ile yapmış olabileceğim araştırmanın sonucunu burada yazmak istedim.

5th of November olayının 500 seneden fazla bir zamandır sürekli dünya gündeminde olması, bir çok distopik romana esin kaynağı oluşturması (1984 ve Fahrenheit 451 bu örneklerdendir) konunun kendisinden ziyade öncüllerinden daha farklı olan ve ardıllarını da etkileyen dünya tarihinin en önemli anarşik eylem girişimi olmasıdır kanımca.

Barut komplosu (Gunpowder plot) denildiğinde genelde karakterize edilen kişinin Guy Fawkes olması sebebi ile olayın liderinin kendisi olduğu sanılır, ama asıl gunpowder olayını organize eden ve süreci kontrol eden kişi Robert Catesby'dir.

Guy Fawkes ve Robert Catesby
Robert Catesby tahminlere göre 1572 yılında, soylu (babasının adının Sir William Catesby olmasından soylu olduğunu anlıyoruz) katolik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Catesbury hakkındaki başka bir ilginç bilgi ise Oxford Üniversitesinde eğitim görürken, kraliçeye bağlılık yemini olan "Oath of Supremacy" i etmediği için üniversiteden mezun olamadan ayrılmış olmasıdır.

Robert Catesby'nin amacı, kendisi gibi katolik olanlar ile birlikte İngiltere'de bir devrim yaparak kraliyet yönetimi devirmekti. Bunun için ilk girişimi 1601 de "Essex Rebellion" olarak anılan isyan ile gerçekleştirmeye çalışmış ancak isyanın başarısızlık ile sonuçlanmasının ardından yakalanarak ciddi bir para cezasına çarptırılmıştır.

James I of England
1603 yılında İngiltere Kraliyet tahtına Kral James'in geçmesi ile birlikte (kimi kaynaklarda James'in de katolik olduğu yazılır ama ben genellikle protestan olduğuna dair notlar yakaladım) ülke genelinde katoliklerin üstündeki baskı artmıştır. bu sebeple Catesby kökten bir çözüm bulma arayışlarına girmiştir.

Gunpowder Plot Çetesi
Catesby'nin monarşik düzeni yıkmak için kurmuş olduğu plan; Kral ve devletin önde gelenlerinin parlemento binasında bulunduğu bir vakit daha önceden binanın içine gizlemiş olduğu barut dolu fıçıları patlatarak devlet erkanını yok edip, oluşan kargaşa ortamında katolik bir kralı tahta çıkartmaktı. Bu planı gerçekleştirmek için de John Wrigt, Thomas Wintour, Thomas Percy ve esas oğlanımız olan Guy Fawkes'i örgütlemişti.

Fawkes'in esaret sırasındaki bir görseli
Guy Fawkes1570 yılında York şehrinde doğmuş Katolik bir İngiliz askeriydi (Gerçi katolikliği 1593 yılında kabul ettiği de rivayet edilmektedir.) Katolikliği kabul ettiği yıllarda İspanya'nın Hollanda'da bulunan birliklerine katılmış ve burada yaşanan savaşlarda gösterdiği askeri başarısı ile ön plana çıkmıştır. Hollanda'dan 1604'de İngiltere'ye geri dönen Fawkes bu süreçte Catesby ile tanışmıştır.

Guy Fawkes'ı ben Gunpowder Plot olayındaki cesareti ve gözükaralığı sebebi ile bir miktar Türk tarihinde yer alan İttihat ve Terraki'nin tetikçisi Yakub Cemil'e benzetmekteyim.

Artık Catesby'nin kurmuş olduğu planı gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir! 4 Kasım gecesi Fawkes daha önceden Parlemento binasındaki kritik bölgelere yerleştirdiği barut fıçıları ile birlikte binadaki yerini alır. Zaman geldiğinde fıçıları ateşleyecek, bina ve binadakiler ile birlikte kendisi de havaya uçacaktır. Yani Fawkes her türlü ölümü göze almıştır.

Ancak planda beklenmeyen bir gelişme olur. Eylemi gerçekleştirecek grup içerisinde yer alan bir kişi (Bu kişinin ismini aramama rağmen bulamadım) parlementoda yer alan bir tanıdığına 5 Kasım günü saraydan uzak durmasını kötü şeyler olacağını söyler. Bunun üzerine Fawkes fıçılar ile birlikte parlemento binasının bodrumunda yakalanır.

Büyük işkencelere maruz kalan Fawkes'ın ekipte yer alan diğer arkadaşlarının da isimlerini bu işkencelerin ardından söylediği iddia edilmektedir. İşkencelerin sonunda Fawkes asılarak idam edilmesinin ardından cesedi 4 parçaya ayrılarak şehrin farklı bölgelerinde sergilenir.

Günümüzde 5 Kasım İngiltere'de komplonun başarısız sonuçlanması sebebi ile "Bonfire Night", "Guy Fawkes Day" gibi isimler ile bir şenlik içerisinde kutlanır. 5th of November artık siyası anlamını yitirmiş olup tamamen eğlence içerikli bir gün olmuştur.

Ama yine de;

Remember Remember The Fifth Of November !