20 Mayıs 2015 Çarşamba

Evlendikten Sonra Özgüven Patlaması Yaşayan Kadınlar, Kadınlarımız.

Evlilik müessesesi çok garip bir müessese, hatta öyle garip bir müessese ki ondan daha garip bir müessese bulunmamaktadır bence dünya üzerinde. Bu arada çok tekrar edilince müessese kelimesinin kendiliğinden bir garipliği olduğunu fark ettim.

Bir zamanlar yanlış anlaşılmaktan son derece korkan birisi olmam sebebiyle (şu anda yanlış anlaşılmak umurumda dahi değil) sanırım bilinçaltımda açıklama yapma gereği kazınmış, bundan sebep küçük bir açıklama yapayım. Başlık sebebi ile sakın evliliği küçümsediğim, aşağıladığım falan sanılmasın. Zira karşına hayatının sonuna kadar beraber mutlu yaşayabileceğini düşündüğün bir karşı cins (burada karşı cins dedim diye şimdi siz beni homofobik falan da sanarsınız, homofobik değilim ama  bu eşcinsel ilişkiyi normalleştirdiğim anlamına da gelmez) çıkması ve ilişkinin devam eden sürecinde de bu düşüncenin pekişmesi durumunda evlenmek gayet normal ve hatta güzel de bir şey. Heee sonra işler planladığın gibi gitmez durumlar falan değişir o zaman da ayrılırsın, bu kadar basit.

Evlilik ve eşcinsel ilişkilere dair özetle bakış açımı açıklamanın içimi doldurduğu huzur ile artık asıl konuma dönebilirim.

Evlenme durumu psikolojik ve sosyolojik açıdan kendi içerisinde acayip anlamlara sahip. Mesela üreme ve neslini devam ettirme içgüdüsünü toplumsal kurallar çerçevesinde gerçekleştirmenin ilk basamağı evlenmek, hatta ve hatta cinselliği doyasıya yaşamanın bile kültürel sınırlar dahilinde gerekçesi evlilik. Bu tarz sebepler neticesiyle batılı kültürlerdeki ailelerde sınırlı olmak ile birlikte doğu kültüründeki ailelerde (batı – doğu ayırımı Türkiye için değil, dünya için yapılmıştır) evlatlarının mürüvvetini görmek çok acayip önemli bir durum, buraya kadar binyıllardır gelen doğu kültürünü düşündüğümüzde normal, kızmıyorum. Ama bu evlatlarının evlenmesini görmek arzu ve isteği bazen öyle bir saplantı haline geliyor ki, (özellikle 30 lu yaşların başlangıcı ile beraber) psikolojik bir savaşa dönüşüyor. Burada kızıyorum ama bak işte.

Her neyse konumuz ailelerin evlilik durumundaki pozisyonu değil, ben asıl konuma döneyim, evlendikten sonra özgüven patlaması yaşayan kadınlarımıza yani.

Hani insanın karakterinin % ciddi bir oranı 4 yaşına kadar oluşuyormuş ya, doğru bu valla. Mesela sen küçük kız çocuğunu ablasının, büyük kuzeninin hatta ve hatta saçma sapan bir komşusunun düğününe bile o masumlukta zirve yaptığı yaşta çirkin mi çirkin bir gelinlik giydirip götürüyorsun ya annesi, işte o anda istemeden de olsa evladının ağzına ilk sıçışı gerçekleştiriyorsun. Artık o küçük kız çocuğu büyüdüğünde entelektüellikte tavan yapmış bile olsa megali ideası evlenmek olacak bir insan yavrusuna dönüşüyor, zehirledin ufacık sabiyi. Yine çok çok çok çok küçük bir azınlığı tenzih ederek söylüyorum ki 30 lu yaşlarda bu dürtünün kişinin zihnini ele geçirmesi sebebiyle acayip bir insana evrilme süreci de başlıyor.

Ben yine asıl bahsetmek istediğimden uzaklaştım, konuma döneyim (dönemedi)

Şehir hayatında yer alan, 20li yaşların sonu 30lu yaşların başındaki beyaz yakalı kadınlarımızda evlendikten sonra bir böyle acayipleşmeler, böyle sanki küçük dağları yaratmışçasına özgüven patlaması gözükmekte. Lan n’oldu sana da bi anda garip bi yaratığa dönüştün ? vermek istediğin mesaj ne ? Senden önce evlenen arkadaşlarına “Bakıınnn ben de evlendim” mesajı mı vermeye çabalıyorsun ? Ya da aynı jenerasyondaki evlenmemiş arkadaşlarına “hahaha nasıl da hemen evlendim ama sizden önce” virali mi yapıyorsun ? Evlenmeden önceki düğün sürecinin insanlara gereksiz şekilde lanse edilmesi, evlendikten sonra özellikle balayının milletin gözüne sokulması, balayı dönüşü sosyal medya destekli #musmutlu tablosu çizilmesi ! Manyak mısın kızım sen ? Resmi olarak birisiyle seks yapıyor olman beynindeki mutluk uyarıcı bölümü nasıl olurda bu kadar abartılı şekilde tetikler. Tamam, küçüklükten bilinçaltına işlemiş bir “evlenmeliyim” dürtüsünü başarman ile sevinmeni anlarız ama eşeğin .mına da su kaçırma, insan ol azıcık !


Haksız mıyım ya arkadaşlar ?

5 Mayıs 2015 Salı

Sevgilisi Tarafından Çalıştığı Ofise Çiçek Gönderilen Dişi İnsan

Başlamadan uyarayım, içerik dahilinde bir takım genellemeler mevcuttur. Her genellemenin ardından istisnaları dile getirip “siz hariç” demekle uğraşmak istemediğim içten bu şekilde girizgahımı yapayım dedim, istisnalar üstüne alınmasın, ya da alınsın çok da umurumda değil.

Pırlanta, altın, mücevherat gibi mana olarak hiçbir anlam ifade etmeyen ama insanoğlunun sapkınlığı yüzünden neye göre değer biçildiği bile belli olmayan bu süper pahalı materyallerin kadınları etkileme gücünü bir kenara bırakırsak, ikinci sırada çiçekler gelir herhâlde.

Çiçek ile mücevheratı kıyasladığımızda çiçek daha insanı boyutta bir hediye olarak kalıyor. Doğanın sana sunduğu bir şey; Canlı ! Doğuyor, büyüyor ve ölüyor. Sen emek verirsen daha güzel oluyor, emek vermediğinde yok olup gidiyor…

Bir an için yazıya böyle güzel güzel başlayıp devam edeyim dedim ama beceremedim, ben asıl bahsetmek istediğim konuya hemen giriş yapayım.

Şimdi bu ofis çalışanı diye tabir ettiğimiz, beyaz görünümlü mavi yakalılar korkunç bir psikolojik çerçeveye sahipler. Hayalleri, hayattan beklentileri, değer yargıları falan bombok afedersiniz. Bu sebeple üzüldükleri, sevindikleri, mutlu oldukları şeyler de çok acayip.

Mesela bu ofis çalışanı kızlarımızı hayatta en mutlu eden şeylerden birisi ilişki içerisinde bulunduğu; sevgilisi, nişanlısı (bu unvan da dünyanın en içi boş unvanıdır, nişanlı ne demek lan ! cinsel hayatınıza resmiyet kazandırmak için uydurduğunuz bir unvan. Konu hakkındaki gerekçeli açıklamamı farklı bir başlıkta yaparım) ya da kocası (muhtemelen pratikte “kociş” diye hitap eder) tarafından çalıştığı ofise gönderilen çiçektir.

Bu ofise gönderilen çiçekler sevgililer günü, doğum günü, evlilik yıldönümü gibi önceden belli günlerde zaten hatun kişimiz tarafından beklenilmektedir. Çünki bilir ki kendisi gibi ofisindeki diğer hemcinslerine de bu çiçek gelecektir. Oldu ki kahramanımıza çiçek gelmedi, kendisine çiçek gelen diğer hemcinslerine “yok canım ya biz sevmiyoruz öyle şeyleri” diye açıklama yapar ancak o erkek boku yedi ! “Sen bana niye çiçek göndermedin lan amk ayısı” demez (keşke böyle net olsa) aylar sürecek trip atmalı sancılı sürecin fitilini ateşler

Gelelim kendisine çiçek gelen hatun kişimize. Şimdi bu çiçeği getiren çiçekçi arkadaş tabi öyle elini kolunu sallayarak çıkamıyor ablanın bulunduğu kata, önce bir güvenlik önlemi ile karşılaşıyor. Güvenlik, ablamızı arayıp “Müjgan hanım size bir çiçek geldi” diye ilk müjdeyi veriyor, işte bundan sonrası çok önemli, eğer abla yüksek bir ses tonuyla “aaa çiçek mi geldi ?” derse işte bu ofisteki diğer hemcinslerine olayın ilk delegasyonudur, alt mesaj “ha ha haaa bakın pislikler bana (duruma göre kociş ya da aşkito) çiçek gönderdi” dir. Ulan amk kezbanı dürüm söylediğinde güvenlik seni aradığında “aaaa dürüm mü geldi ?” diyor musun ? niye bu kadar basit bir olayı kişisel mücadele haline getirme çabası içerisindesin.

Neyse gelelim sürecin devamına. Çiçeğin kata gelmesi ile birlikte çalışma arkadaşları hatun kişilerin davranışları iki farklı şekilde gelişir yüksek oranda. Birinci; kahramanımızın Müjgan’ın mevcut ilişkisinden haber olmayan çalışma arkadaşlarından “Aaaa Müjgan ! Kimden geldi o çiçek öyle” diye ilk saldırıyı gerçekleştiren ofisin kaşarlanmış ablasının tepkisidir. Yani demek istiyor ki “vay vay vayyy, kızım senin madem ilişkin var da niye hiç belli etmedin lan bu zamana kadar, neyin peşindesin hıııı!?” dır.

İkinci tepki ise mevcut ilişkisi Müjgan tarafından gerek instagrama koyduğu fotoğraflarla olsun, gerek parmağında milletin gözüne sokarcasına taşıdığı yüzükle olsun, gerekse de lüzumlu lüzumsuz ilgili erkeğin muhabbetini açması ile olsun çoktan halka mal edildiği için “Ooo Müjgan’cım, Berke mi gönderdi ? ne yazıyor notta ?” şeklinde gerçekleşen Müjgan’ın da aslında duymak istediği tepkidir. Müjgan’ın aslında bu soruya “.nanın .mı yazıyor” diye cevap vermesi gerekir ki bu tepkiyi verse konu harika bir şekilde kapanacak, ama Müjgan’ın tepkisi; “ya hiç beklemiyordum valla sürpriz yapmış, şaşırttı YİNE beni” şeklinde olur ve kendisine uzun zamandır çiçek gelmeyen çalışma arkadaşları karşısında gururlandıkça gururlanır, böbürlendikçe böbürlenir, pirensesleştikçe pirensesleşir ve bu prensesliği ile onların üstüne bütün haşmeti ile çöker ! Müjgan bundan sonra içten içe diğer arkadaşları, özellikle de yaşı 30 civarında olup ilişkisi olmayan ve alt beyinin kendisine dikte ettiği EVLEN EVLEN EVLEN emirlerine kısa ve orta uzunluktaki vadede cevap veremeyeceğini kendisine itiraf etmekten aciz arkadaşları tarafından gizli bir düşmandır. Ve hepsi Müjgan’ın o Berke’den ayrılmasını dört gözle beklemekte olup, teselli vermek kamuflajı ile intikamlarını almayı dört gözle beklemektedirler.

Ah Müjgan !