Evlilik müessesesi çok garip bir müessese, hatta öyle garip
bir müessese ki ondan daha garip bir müessese bulunmamaktadır bence dünya
üzerinde. Bu arada çok tekrar edilince müessese kelimesinin kendiliğinden bir
garipliği olduğunu fark ettim.
Bir zamanlar yanlış anlaşılmaktan son derece korkan birisi
olmam sebebiyle (şu anda yanlış anlaşılmak umurumda dahi değil) sanırım bilinçaltımda
açıklama yapma gereği kazınmış, bundan sebep küçük bir açıklama yapayım. Başlık
sebebi ile sakın evliliği küçümsediğim, aşağıladığım falan sanılmasın. Zira
karşına hayatının sonuna kadar beraber mutlu yaşayabileceğini düşündüğün bir
karşı cins (burada karşı cins dedim diye şimdi siz beni homofobik falan da
sanarsınız, homofobik değilim ama bu
eşcinsel ilişkiyi normalleştirdiğim anlamına da gelmez) çıkması ve ilişkinin
devam eden sürecinde de bu düşüncenin pekişmesi durumunda evlenmek gayet normal
ve hatta güzel de bir şey. Heee sonra işler planladığın gibi gitmez durumlar
falan değişir o zaman da ayrılırsın, bu kadar basit.
Evlilik ve eşcinsel ilişkilere dair özetle bakış açımı
açıklamanın içimi doldurduğu huzur ile artık asıl konuma dönebilirim.
Evlenme durumu psikolojik ve sosyolojik açıdan kendi
içerisinde acayip anlamlara sahip. Mesela üreme ve neslini devam ettirme
içgüdüsünü toplumsal kurallar çerçevesinde gerçekleştirmenin ilk basamağı
evlenmek, hatta ve hatta cinselliği doyasıya yaşamanın bile kültürel sınırlar
dahilinde gerekçesi evlilik. Bu tarz sebepler neticesiyle batılı kültürlerdeki
ailelerde sınırlı olmak ile birlikte doğu kültüründeki ailelerde (batı – doğu ayırımı
Türkiye için değil, dünya için yapılmıştır) evlatlarının mürüvvetini görmek çok
acayip önemli bir durum, buraya kadar binyıllardır gelen doğu kültürünü
düşündüğümüzde normal, kızmıyorum. Ama bu evlatlarının evlenmesini görmek arzu
ve isteği bazen öyle bir saplantı haline geliyor ki, (özellikle 30 lu yaşların
başlangıcı ile beraber) psikolojik bir savaşa dönüşüyor. Burada kızıyorum ama
bak işte.
Her neyse konumuz ailelerin evlilik durumundaki pozisyonu
değil, ben asıl konuma döneyim, evlendikten sonra özgüven patlaması yaşayan
kadınlarımıza yani.
Hani insanın karakterinin % ciddi bir oranı 4 yaşına kadar
oluşuyormuş ya, doğru bu valla. Mesela sen küçük kız çocuğunu ablasının, büyük
kuzeninin hatta ve hatta saçma sapan bir komşusunun düğününe bile o masumlukta
zirve yaptığı yaşta çirkin mi çirkin bir gelinlik giydirip götürüyorsun ya annesi,
işte o anda istemeden de olsa evladının ağzına ilk sıçışı gerçekleştiriyorsun.
Artık o küçük kız çocuğu büyüdüğünde entelektüellikte tavan yapmış bile olsa megali
ideası evlenmek olacak bir insan yavrusuna dönüşüyor, zehirledin ufacık sabiyi.
Yine çok çok çok çok küçük bir azınlığı tenzih ederek söylüyorum ki 30 lu
yaşlarda bu dürtünün kişinin zihnini ele geçirmesi sebebiyle acayip bir insana
evrilme süreci de başlıyor.
Ben yine asıl bahsetmek istediğimden uzaklaştım, konuma
döneyim (dönemedi)
Şehir hayatında yer alan, 20li yaşların sonu 30lu yaşların
başındaki beyaz yakalı kadınlarımızda evlendikten sonra bir böyle
acayipleşmeler, böyle sanki küçük dağları yaratmışçasına özgüven patlaması
gözükmekte. Lan n’oldu sana da bi anda garip bi yaratığa dönüştün ? vermek
istediğin mesaj ne ? Senden önce evlenen arkadaşlarına “Bakıınnn ben de
evlendim” mesajı mı vermeye çabalıyorsun ? Ya da aynı jenerasyondaki evlenmemiş
arkadaşlarına “hahaha nasıl da hemen evlendim ama sizden önce” virali mi
yapıyorsun ? Evlenmeden önceki düğün sürecinin insanlara gereksiz şekilde lanse
edilmesi, evlendikten sonra özellikle balayının milletin gözüne sokulması,
balayı dönüşü sosyal medya destekli #musmutlu tablosu çizilmesi ! Manyak mısın
kızım sen ? Resmi olarak birisiyle seks yapıyor olman beynindeki mutluk uyarıcı
bölümü nasıl olurda bu kadar abartılı şekilde tetikler. Tamam, küçüklükten
bilinçaltına işlemiş bir “evlenmeliyim” dürtüsünü başarman ile sevinmeni
anlarız ama eşeğin .mına da su kaçırma, insan ol azıcık !
Haksız mıyım ya arkadaşlar ?
0 comments :
Yorum Gönder