*Mürşit: TDK’ya göre;
İsim, Arapça, murşid
1 Doğru yolu gösteren kimse, kılavuz
2 Müritlerine tasavvufu öğreten, sırları ve gerçekleri
gösteren tarikat şeyhi
Ulu önder Mustafa Kemal Paşa’nın (son günlerde
nedendir bilinmez kendimiz acayip şekilde qemalist hissediyorum, bu sebeple
Mustafa Kemal Paşa güzellemesi yapmak istedim) Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir
sözünü zorunlu eğitim döneminiz boyunca okulların duvarlarında görmüşsünüzdür,
ben de hep görüyordum. Mürşit kelimesinin ne anlamada geldiğini de 10 dk kadar
önce türk dil kurumunun sitesine girmeden önce “şey” gibi bir şey sanıyordum.
Yani “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” sözü benim için, “Hayatta en önemli şey
ilimdir” anlamını taşıyordu. Aslında çok da bir fark yokmuş arada, ama yine de
bir miktar anlam kayması mevcut. Bir de babaannemin bir komşusu vardı Mürşide
Teyze, kendisi de dahil olmak üzere kimse kadının adının ne anlama geldiğini
bilmiyordur sanırım. Mürşide teyzenin an itibariyle 80 yaşında falan olduğunu
düşünürsek 1936lı yıllar civarında, cumhuriyetin ilk yıllarında henüz Mustafa
Kemal Paşa hayattayken Mürşide Teyze’nin ailesi neden çocuklarına bu ismi koymuş
ki acaba? Mürşide Teyze hala hayattaysa ve kendisini görürsem bu konuyu gündeme
getireceğim, detayları da paylaşırım.
Referanslı bilgi sıkıntıdır bence, özellikle benim
için. Sırf referanslı bilgiye olan tepkim yüzünden ben 5 senedir yüksek lisans
tezimi bitirip de mezun olamıyorum. Nasıl sevsin bu yürek referanslı bilgiyi?
Toplumla olan sorunlarımın iç dünyamda açığa çıkıp,
asosyalliğin dibine vurduğum bu son 3-5 aylık dönemde boş vakitlerimin birçoğunu
youtubedaki referanssız bilgilerden oluşan videolarla doldurmaktayım.
Muhtemelen %50sinin yalan yanlış bilgilerden oluştuğu ancak son derece
eğlenceli bu bilgi kaynaklarından edindiğim verilere şu anda sorgusuz sualsiz
inanmaktayım. Dolayısıyla bu aralar sakın benimle herhangi bir konuda
tartışmaya girmeyin, çünkü fikirlerimi değiştiremezsiniz.
Cahillik değil, referanssız bilgi mutluluktur. Kafan
acayip rahat oluyor ya referanssız bilgiyle dolu olduğunda, çünkü düşünceni
değiştirme gibi bir derdin tasan yok, sorgusuz sualsiz inanıyorsun bu bilgiye.
Referanssız bilgi sahibi birisiyle tartıştığınızı farz edin (şu anda bu kişi
ben de olabilirim) sağlam kaynaklarla desteklediğiniz aksi görüşünüzü
karşınızdaki referanssız bilgi insanına kabul ettirmeye çalışıyorsunuz ama
referanssız bilgi insanının çürütülecek bir hipotezi olmadığından dolayı sizin
anti tezlerinizi içselleştirmesi mümkün değil. En son noktada “ne alakası var
ya, olur mu öyle şey” diye karşı konulması imkansız ölüm vuruşuyla tartışmaya
son noktayı koyar ve konuştuğunuzla kalırsınız.
Referanssız bilgi konusunda tanıdığım en başarılı
insanlardan birisi mahalledeki berberim (berber abinin ismini bilerek
vermiyorum, bundan sonra kendisi bu yazıda “berber abi” olarak anılacaktır).
Kendisi Makedonya göçmeni ve AKP’ye oy veriyor. Yaklaşık 30 dakika süren saç
traşımın (arada saç sakal oluyorum o zaman 45 dakika falan sürüyor) en az 20
dakikası berber abinin referanssız bilgilerine maruz kalmamla geçiyor. Birkaç
kez kendisine karşı koymaya çalıştım ancak ne mümkün berber abiyi ikna etmek,
biraz üstelediğimde de sinirleniyor. Çok da fazla üstüne gitmedim, zira bir
erkeğin hayatta en savunmasız olduğu an olan berberin traş sonrasi kafanı
lavaboya sokarak saçlarını yıkadığı anda kendisinin ellerine teslimimim, o
riski alamadım.
Ama geçen hafta yine kendisine traşa gitmek için evden
çıktığımda “işte şimdi yaktım canını berber abi, çünkü ben de artık seni
zorlayacak kadar referanssız bilgiyle doluyum” özgüvenine sahiptim. Neyse
girdim dükkana sıra yok, oturdum koltuğa. Özel bir şey olmasına gerek
olmaksızın berber abi yine anlamsız şekilde harika bir referanssız bilgiyle “Et
yiyen insan çok güçlü olur ve asla kilo almaz” diyerek mücadeleyi başlattı,
ardından da kendi amcasını örnek göstererek şu anda 75 yaşında olduğunu her gün
et yediğini, bir oturuşta bir tepsi baklava yiyebileceğini ama hiç şişman
olmadığını ve bileğinin de asla bükülemeyeceği savıyla “et yiyen insan çok
güçlü olur ve asla kilo almaz” referanssız bilgisini dünya geneline yaydı. “Abi
genetik olabilir, metabolizması hızlı çalışıyordur” dediğimde de “olur mu ya,
adam yiyor işte kilo falan da almıyor, sebzeyle nereye kadar yaşanır” gibi anti
tezimle alakası olmayan bir önermeyle bu konuya son noktayı koydu.
Kısa bir süre sonra yine berber abi ilk referanssız
bilgisiyle alakalı olabileceğini düşündüğüm bir şekilde “güreşçileri kimse
dövemez” dedi. Bu düelloyu da kabul ettim ve kendisine “iyi de abi güreş, boks,
karate vs gibi müsabakalar kiloya göre yapılıyor, yani 80 kiloluk bir güreşçi
100 kiloluk bir boksörü nasıl dövsün?” dedim. Berber abiyi zorlayacağını
düşündüğüm bu harika atağımı da kendisi “Ya ringde demiyorum sokakta diyorum,
tamam güreşçi bir iki yumruk yer ama onu yakalayınca kemiklerini kırar. Hee imkansız
ama boksör kendini yakalatmadan yumruklarıyla güreşçiyi bayıltırsa onu bilemem,
ama güreşçi seni yakaladımmı kurtulman mümkün değil” dedi. Ya galiba berber abi
ölümsüzlük şifresi girmiş her mücadeleden başarıyla çıkıyor derken –en iyi
savunma saldırıdır- diyerek karşı atağa
geçme kararı aldım!
Berber abiyi zayıf karnından vurmak amacıyla en zayıf
olduğum an olan, saçımın lavaboda yıkandığı tehlikeli süreci atlatmamın
ardından, saçımı kurutma aşamasında “berber abi, insan vücudunda en önemli
organ karaciğerdir” dedim. Kısa bir süre tepkisiz kalan berber abinin bu
tepkisizliğinden faydalanarak bir atak daha gerçekleştirdim “abi organ nakli en
zor karaciğerde oluyormuş” dedim. Tepkisizlik süresi uzayan ve bu boşluğu
düşünerek geçiren berber abiye sonunda bir gol atabilmenin mutluluğunu yaşarken
berber abi uzunca süren sessizliğini “olabilir ya” diyerek bozdu. Mutluydum,
referanssız bilgi gurusunu kendi silahıyla avlamıştım.