15 Nisan 2016 Cuma

Hayatta En Hakiki Mürşit*, Referanssız Bilgidir

*Mürşit: TDK’ya göre;
İsim, Arapça, murşid
1 Doğru yolu gösteren kimse, kılavuz
2 Müritlerine tasavvufu öğreten, sırları ve gerçekleri gösteren tarikat şeyhi

Ulu önder Mustafa Kemal Paşa’nın (son günlerde nedendir bilinmez kendimiz acayip şekilde qemalist hissediyorum, bu sebeple Mustafa Kemal Paşa güzellemesi yapmak istedim) Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir sözünü zorunlu eğitim döneminiz boyunca okulların duvarlarında görmüşsünüzdür, ben de hep görüyordum. Mürşit kelimesinin ne anlamada geldiğini de 10 dk kadar önce türk dil kurumunun sitesine girmeden önce “şey” gibi bir şey sanıyordum. Yani “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” sözü benim için, “Hayatta en önemli şey ilimdir” anlamını taşıyordu. Aslında çok da bir fark yokmuş arada, ama yine de bir miktar anlam kayması mevcut. Bir de babaannemin bir komşusu vardı Mürşide Teyze, kendisi de dahil olmak üzere kimse kadının adının ne anlama geldiğini bilmiyordur sanırım. Mürşide teyzenin an itibariyle 80 yaşında falan olduğunu düşünürsek 1936lı yıllar civarında, cumhuriyetin ilk yıllarında henüz Mustafa Kemal Paşa hayattayken Mürşide Teyze’nin ailesi neden çocuklarına bu ismi koymuş ki acaba? Mürşide Teyze hala hayattaysa ve kendisini görürsem bu konuyu gündeme getireceğim, detayları da paylaşırım.

Referanslı bilgi sıkıntıdır bence, özellikle benim için. Sırf referanslı bilgiye olan tepkim yüzünden ben 5 senedir yüksek lisans tezimi bitirip de mezun olamıyorum. Nasıl sevsin bu yürek referanslı bilgiyi?

Toplumla olan sorunlarımın iç dünyamda açığa çıkıp, asosyalliğin dibine vurduğum bu son 3-5 aylık dönemde boş vakitlerimin birçoğunu youtubedaki referanssız bilgilerden oluşan videolarla doldurmaktayım. Muhtemelen %50sinin yalan yanlış bilgilerden oluştuğu ancak son derece eğlenceli bu bilgi kaynaklarından edindiğim verilere şu anda sorgusuz sualsiz inanmaktayım. Dolayısıyla bu aralar sakın benimle herhangi bir konuda tartışmaya girmeyin, çünkü fikirlerimi değiştiremezsiniz.

Cahillik değil, referanssız bilgi mutluluktur. Kafan acayip rahat oluyor ya referanssız bilgiyle dolu olduğunda, çünkü düşünceni değiştirme gibi bir derdin tasan yok, sorgusuz sualsiz inanıyorsun bu bilgiye. Referanssız bilgi sahibi birisiyle tartıştığınızı farz edin (şu anda bu kişi ben de olabilirim) sağlam kaynaklarla desteklediğiniz aksi görüşünüzü karşınızdaki referanssız bilgi insanına kabul ettirmeye çalışıyorsunuz ama referanssız bilgi insanının çürütülecek bir hipotezi olmadığından dolayı sizin anti tezlerinizi içselleştirmesi mümkün değil. En son noktada “ne alakası var ya, olur mu öyle şey” diye karşı konulması imkansız ölüm vuruşuyla tartışmaya son noktayı koyar ve konuştuğunuzla kalırsınız.

Referanssız bilgi konusunda tanıdığım en başarılı insanlardan birisi mahalledeki berberim (berber abinin ismini bilerek vermiyorum, bundan sonra kendisi bu yazıda “berber abi” olarak anılacaktır). Kendisi Makedonya göçmeni ve AKP’ye oy veriyor. Yaklaşık 30 dakika süren saç traşımın (arada saç sakal oluyorum o zaman 45 dakika falan sürüyor) en az 20 dakikası berber abinin referanssız bilgilerine maruz kalmamla geçiyor. Birkaç kez kendisine karşı koymaya çalıştım ancak ne mümkün berber abiyi ikna etmek, biraz üstelediğimde de sinirleniyor. Çok da fazla üstüne gitmedim, zira bir erkeğin hayatta en savunmasız olduğu an olan berberin traş sonrasi kafanı lavaboya sokarak saçlarını yıkadığı anda kendisinin ellerine teslimimim, o riski alamadım.

Ama geçen hafta yine kendisine traşa gitmek için evden çıktığımda “işte şimdi yaktım canını berber abi, çünkü ben de artık seni zorlayacak kadar referanssız bilgiyle doluyum” özgüvenine sahiptim. Neyse girdim dükkana sıra yok, oturdum koltuğa. Özel bir şey olmasına gerek olmaksızın berber abi yine anlamsız şekilde harika bir referanssız bilgiyle “Et yiyen insan çok güçlü olur ve asla kilo almaz” diyerek mücadeleyi başlattı, ardından da kendi amcasını örnek göstererek şu anda 75 yaşında olduğunu her gün et yediğini, bir oturuşta bir tepsi baklava yiyebileceğini ama hiç şişman olmadığını ve bileğinin de asla bükülemeyeceği savıyla “et yiyen insan çok güçlü olur ve asla kilo almaz” referanssız bilgisini dünya geneline yaydı. “Abi genetik olabilir, metabolizması hızlı çalışıyordur” dediğimde de “olur mu ya, adam yiyor işte kilo falan da almıyor, sebzeyle nereye kadar yaşanır” gibi anti tezimle alakası olmayan bir önermeyle bu konuya son noktayı koydu.

Kısa bir süre sonra yine berber abi ilk referanssız bilgisiyle alakalı olabileceğini düşündüğüm bir şekilde “güreşçileri kimse dövemez” dedi. Bu düelloyu da kabul ettim ve kendisine “iyi de abi güreş, boks, karate vs gibi müsabakalar kiloya göre yapılıyor, yani 80 kiloluk bir güreşçi 100 kiloluk bir boksörü nasıl dövsün?” dedim. Berber abiyi zorlayacağını düşündüğüm bu harika atağımı da kendisi “Ya ringde demiyorum sokakta diyorum, tamam güreşçi bir iki yumruk yer ama onu yakalayınca kemiklerini kırar. Hee imkansız ama boksör kendini yakalatmadan yumruklarıyla güreşçiyi bayıltırsa onu bilemem, ama güreşçi seni yakaladımmı kurtulman mümkün değil” dedi. Ya galiba berber abi ölümsüzlük şifresi girmiş her mücadeleden başarıyla çıkıyor derken –en iyi savunma saldırıdır- diyerek  karşı atağa geçme kararı aldım!

Berber abiyi zayıf karnından vurmak amacıyla en zayıf olduğum an olan, saçımın lavaboda yıkandığı tehlikeli süreci atlatmamın ardından, saçımı kurutma aşamasında “berber abi, insan vücudunda en önemli organ karaciğerdir” dedim. Kısa bir süre tepkisiz kalan berber abinin bu tepkisizliğinden faydalanarak bir atak daha gerçekleştirdim “abi organ nakli en zor karaciğerde oluyormuş” dedim. Tepkisizlik süresi uzayan ve bu boşluğu düşünerek geçiren berber abiye sonunda bir gol atabilmenin mutluluğunu yaşarken berber abi uzunca süren sessizliğini “olabilir ya” diyerek bozdu. Mutluydum, referanssız bilgi gurusunu kendi silahıyla avlamıştım.

Düelloda rakibini öldürdükten sonra silahının namlusundan çıkan dumana üfleyen kovboy edasıyla montumu giymemin ardından “Hayırlı işler” diyerek kapıyı çekip çıktım.

1 comments :

Murat AYGEN dedi ki...

Atatürkçüler, Sosyal-Dawinizm kuramının karşısına, “Korunmaya, kollanmaya muhtaç olan niteliksiz değil, fakat nitelikli olandır” tezi ile çıkmaktadırlar [bkz: Ömer Laçiner, “Vasatın egemenliği”, Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi dergisi, İmtiyaz Sahibi Birikim Yayıncılık Limited Şirketi, Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, Yazı İşleri Müdürü Barış Özkul, Sorumlu Müdür Sezar Atmaca, ISSN 1300-8358, Sayı 339 Temmuz 2017, Baskı ve Cilt Sena Ofset Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No.4NB 7-9-11 Topkapı 34010 İstanbul, s.3].

Yorum Gönder